İSA’NIN ÖNDERLIĞI
SAMUEL ILE SAUL
“Lider olabilme” yetkinliği Tanrı ile yakın bir ilişki sahibi olmakla edinilir, herhangi bir ünvanla bunu kazanamazsınız.
7/5/2006
Elbette İsa Mesih’in bedeniyle sağladığı armağanların ve de önderliğin sayısız çeşidi vardır (Efesliler 4; Romalılar 12; 1.Korintliler 12; 1.Timoteyus 3; Titus 1). Efesliler dördüncü bölümde sadece İsa Mesih ile olan olgun ve derin ilişkiden bahsedilirken, bir yandan da bu tarz bir ilişkiye ulaşabilmenin yolları anlatılıyor:
“Kendisi bazılarını elçi, bazılarını peygamber, bazılarını müjdeci ve bazılarını önder ve öğretmen olmak üzere atadı. Öyle ki kutsallar, hizmet görevini yapmak ve Mesih’in bedenini geliştirmek için donatılsın. Sonunda hepimiz imanda ve Tanrı’nın Oğlunu tanımada birliğe, yetkinliğe ve Mesih’in doluluğundaki olgunluk düzeyine erişeceğiz. Böylece artık insanların kurnazlığıyla, aldatıcı düzenler kurmaktaki hünerleriyle, her öğretinin yeliyle çalkalanan ve öteye beriye sürüklenen çocuklar olmayacağız.” (Efesliler 4:11-16)
Bu değerli önderlik armağanları (elçilik, peygamberlik, müjdecilik, önderlik ve öğretmenlik) olmasaydı, kendini kaybetmiş bir şekilde sürüklenmeye devam ediyor olacaktık ve birlik olmanın keyfini hiç bilemeyecektik. Bilinen kiliselerde olan şey bu gerçekten çok farklı; resmi ve idari makamlar aslında Tanrı’nın işi değildir. İsa Mesih’in kendisi ünvanları yasaklamıştır. Sırf bu durum bile Tanrı ile insanoğlunun gözlerinden önderlik yapmanın getirdiği gerçekliğin ve gücün nasıl farklı şekillerde anlaşıldığına dair iyi bir örnek.
Bugün dünyanın her yerinde Kilise’nin önderliği konusunda muazzam yanlışlar yapılmaktadır. Neredeyse her yerde, Kutsal Kitap seminerlerine veya okuluna katılmış biri ya da iyi bir iş adamı veya konuşmacı önderlik yapıp “pastör” olur. Ama bu Tanrı’nın istediği bir şey değil. Tanrı kimin okuyabildiği, ne kadar bildiği, nasıl konuşabildiği, ne kadar iş tecrübesi ya da parası olduğu, görünüşü ya da eğitimi ile ilgilenmez.
Size iki tür önder örneği verelim. Birincisi Tanrı ile olan bağı sayesinde gönülden önderlik yaparken, diğeri bir ünvana sahip, resmi olarak “önderlik” yapan pozisyona sahip kişi olsun. İsa Mesih, konum olarak aramızda bir liderin olmayacağını söylemiştir. Kilisenin asıl liderleri Tanrı’ya O GÜN İÇİN en yakın yürüyenlerdir. Eğer bir kardeşimiz Tanrı’ya çok yakın değilse onu önder olarak görmek yanlış olur. Öte yandan geçen hafta Tanrı’ya çok da yakın olmayan biri yaşamındaki günahlardan tövbe ettikten sonra Tanrı’yı daha iyi duymaya başladıysa, artık bir önder olabilmek için önceki haftakinden çok daha fazla özelliğe sahiptir. “Lider olabilme” yetkinliği Tanrı ile yakın bir ilişki sahibi olmakla edinilir, herhangi bir ünvanla bunu kazanamazsınız. Dünyada ve Cennet’te bütün yetki İsa Mesih’e aittir. Bizler de O’nu duyabildiğimiz kadar yetki sahibi olabiliriz. İsa Mesih’i tanımayan ve O’na itaat etmeyen birisi ancak bulunduğu konumu işgal eden bir kukla olabilir.
Kutsal Kitap’ta tam da bu konu ile ilgili iki lider örneği vardır. Samuel ve Saul’un her ikisi de Tanrı’nın halkının, İsrail’in liderleriydiler. Samuel Tanrı’yı iyi tanıdığı için bir Tanrı adamı olarak ulus üzerinde etkiliydi. Samuel İsrail’in kralı olmak için bir sürü özelliğe sahip olmasına rağmen kendisi bir kral değildi, kral Saul’du. O dönemde İsrail tek bir adamın egemen “kral” olup etrafında halkı toplamasını istiyordu. Bazı yönlerden bu önderlikler benzer gözükse de şunu unutmayın, Samuel’in insanlar üzerinde yetkili olmasını sağlayacak bir ünvanı yoktu. Samuel Tanrı ile olan ilişkisiyle, Saul ise insanlar arasındaki ünvanı ile insanlara önderlik yapıyordu. Samuel sadece Tanrı’nın bir adamıydı ve sırf bu yüzden bir kral gibi saygı görmesine rağmen, herhangi bir ofisi, sekreteri ya da maaşı yoktu. Bir kral ya da pastör değildi, sadece Tanrı’yı bütün yüreğiyle seviyordu ve O’nu duyabildiği için de insanları etkileyebiliyordu. Eğer bir kişi Tanrı’yı duyabiliyorsa, Tanrı’nın insanlarına O’nu bulmaları için yardım eder. Gerçek bir Tanrı adamının ünvanı yoktur; insanlar üzerinde etkisi vardır. Eyüp 29. bölümde İblis’in nefret ve korku duyduğu, ama Tanrı ve insanlar tarafından saygı gören bir adamın tanımı yapılıyor. Böyle bir adamın bir ofise, ünvana ya da maaşa ihtiyacı yoktur; İsa Mesih’e benzeyenin dünyasal “güç”e ihtiyacı olmaz.
Öte yandan, ihtiyar heyeti ve yardımcı pastorlerle ilgili Kutsal Kitap’ta neler dendiğini tekrar gözden geçirelim. Öncelikle bu görevler için istenilen özellikler herkeste var olan özellikler değildir (1.Timoteyus 3; Titus 1). Kutsal Kitap’ta belirtilen özelliklerin hepsine birden uymayan hiçbir kimse çoban/önder/denetçi/ihtiyar heyeti üyesi /yardımcı pastor ya da hizmetkâr sayılmamalıdır. Ayrıca ihtiyar heyeti üyeleri asla oylarla seçilmez, topluluk tarafından yaşından dolayı – özellikle de iman hayatının başlarındaysa – bu göreve atanmaz. Bu görevleri üstlenecek kişilerin, bunun için hazır oldukları konusunda kendilerini kanıtlamaları ve Tanrı’nın Ailesi içinde zaten bir çoban, öğretmen ve baba rolü edinmiş olmaları gerekir (1. Yuhanna 2:13). Pavlus yeni İnanlı bir grubu kendi başına, onlara hiç denetçi atamadan bırakır ve yönetim görevini, o yere geri döndüğünde kim kendiliğinden sevgiyle, olgunlukla ve armağanlarıyla o sürünün çobanlığını üstlenmişse ona verirdi. Yeruşalim’de kilisenin muhtemelen ilk on yılında herhangi bir ihtiyar heyeti yoktu. Kutsal Kitap’ta ihtiyarlar/çobanlar/denetçiler ve yardımcılar ile hizmetkârlar bugün dünya genelinde olduğu gibi bir “kurumsal kilise kimliği ve ofisi”ne sahip değillerdi.
Bir örnek verecek olursak; mesela tahta ile eşyalar yapan kişiye marangoz denir. Tahtadan sandalye, masa, kapı gibi şeyler yapan kişi bir marangozdur. Yaptığı işler o kişinin bir marangoz olduğunun ispatıdır. “Pastör” sözcüğü (her ne kadar Antik Yunanca’dan kötü çevirilmiş bir kelime olsa da) Kutsal Kitap’ta diğer armağanlara sahip Tanrı’nın halkının işlemesini sağlayan çobanlık armağanını kasteder – patronluk taslayan ya da devamlı konuşan bir unvan sahibini değil. Bir pastör olduğunuzun ispatı ne olabilir? Tanrı’nın halkını ayrım gözetmeksizin sevip onlara gece gündüz yardım etmek! Bunu yapmak için bir ofise ihtiyaç yoktur, sadece Tanrı’nın insanlarını elinizdeki armağanı kullanarak sevmeniz ve onlara yardım etmeniz yeterlidir. Bir pastörün en büyük kanıtı Tanrı’nın insanlarını Tanrı’nın Sözü ile beslemesidir, böylece onlar İsa Mesih’e daha da yakın olurlar. Aralarından biri aç ya da sıkıntı da olursa, kuzularından sorumlu bir çoban gibi yüreği sızlar. Onların peşinden koşup onları korumaya çalışır, bu da Tanrı’nın o kişiyi pastör olması için atadığının en büyük kanıtı olur. Bu görev için bir başarı belgesine, sertifikaya ya da Kutsal Kitap okulu diplomasına ihtiyaç yoktur. Aksine bunun için sadece Tanrı’nın İşleri’ni severek yapmak elindeki armağanlarla olağanüstü güzellikte meyveler yetiştirmek gerekir. Bu, bütün armağanlar için geçerlidir; her armağanın ispatı, sonuçta ortaya çıkan o müthiş meyvelerdir.
Bunun tam karşıtı da bütün bu söylediklerimizi doğrular. Bilimde, tıpta ve endüstride ilerleme kaydetmiş olan imansızların, yaşamlarında başardıklarına ve de kendilerine uydurdukları sıfatlara dayanarak ahkâm kesmeleri ve diğerlerine dersler vermeye çalışıp onları eleştirmeye kalkışmaları çok ilginç. Ama daha da ilginç olanı, dini camianın imansızlardan bile daha az dürüst olması. Dine bağlı insanlar genellikle ön yargılı ve kör oluyorlar. Dindar bir adamın yaşamını dikkatlice izlerseniz; eleştiri, yargı, iftira ve benzeri şeylerin o kişinin yaşamının her yönündeki meyvelerine geçtiğini de şaşkınlıkla fark edersiniz. Dünyada sahtekâr mühendisler, doktorlar ya da iş adamları tutuklanıp cezaevine konulur. Ama din oluşumunda, saf ve korku dolu insanları rahatlıkla çeşitli sahtekârlıklar yaparak kandırabiliyorlar. Acı ama gerçek. Ve bütün bunlar devamlı kendini tekrarlayarak imparatorluklarını korumaya devam ediyorlar. Korku, yağcılık, dedikodu, kinaye, iftira ya da duygusal tehditler ile varlıklarını sürdürüyorlar. Ne kadar acıdır ki, İsa Mesih’in kendisi bile bugünkü din camiasında kabul göremezdi. Ama biz O’ndan öğrendiklerimizle, Kutsal Kitap’ta okunduklarımızla kendi Meyvelerimiz’i aramaya koyulabiliriz; hiçbir programa uymadan, korku aldatmacalarına kanmadan, birilerine para yedirmeden ve kimsenin egosunu şişirmeden.
Ne demek istediğimizi anladınız :)